Ana Sayfa EREĞLİ, KONYA, TÜRKİYE, YAŞAM 24 Nisan 2022 545 Görüntüleme

Ereğlili Çanakkale Gazisi’nin Kendi Sesinden Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı Anıları

kardesleryaziicimasa

(Haber: Mesut Şahin – Ereğli Ajans)

Gelibolu’da 3. Fırka 1. Alay 4. Tabur askerlerinden, Kuzukuyu Köyü’nden Hacı Onbaşı Mehmet oğlu Mustafa…

Birinci Dünya Savaşı’nın en şiddetli cephesi olan Çanakkale’de 25 yaşında cepheye gider, Çanakkale’de savaşır, oradan Irak cephesine giderek orada savaşır. 1974 yılında, yakınları tarafından savaş anıları ses kaydına alınır. 1980 yılında hayatını kaybeden Mehmet oğlu Mustafa, aynı zamanda bugünkü Tozoğlu soyisimli ailenin büyüklerinden. Mehmet oğlu Mustafa’nın anlattığı savaş anılarını Ereğli Ajans okuyucuları için derledik. İşte Çanakkale Gazisi Mehmet oğlu Mustafa’nın anlattıkları:

-Çanakkale Cephesinde Mustafa Kemal’in Emrinde Savaştık. Mermiden Korkmazdık Ama…

“3. Fırka 1. Alay 4. Tabur askeri olarak Seddülbahir’e gittik. Gittiğimiz gün İngiliz ordusu ile çarpışmaya başladık. Cephede 15’er gün nöbet değişirdik. 15 gün bizim fırka, 15 gün diğer fırka cephede olurdu. Bir tabur cephedeyken diğer tabur 15 gün dinlenir, ihtiyaçlarını hazırlardı. Birkaç ay böyle devam ettik. Bir sabah gelen emirle başka cepheye sevk olunduk. Burada düşmana taarruz edecekmişiz. Yola çıktık, cepheye vardık. Fırka komutanlarımız, Anafartalar grup komutanı Ahmet İzzet Bey’den askerin taarruzdan önce dinlenmesini rica etti, o da kabul etti Taarruzdan önce 1 gün asker dinlenecekti. Ancak; Umumi Cephe kumandanı Alman Liman Efendi (Liman Von Sandres), askeri hemen taarruza geçirmediği için Ahmet İzzet efendiyi görevden aldı, yerine 19. Fırka kumandanı Mustafa Kemal Bey’i tayin etti. Mustafa Kemal’in kumandasında birkaç ay Anafartalar’da, Çavuş Sırtları’nda, Kazlıdere’de taarruz yaptık. Taarruzda, düşman mermisinden korkmazdık ama düşman gemilerinden atılan toplardan korkardık. Bu toplar 7 havay buğday büyüklüğündeydi. (7 havay=ortalama 105 kilogram) Bu toplar atıldığında, düştükleri yerden büyük bir toprak kütlesi kalkardı ve askerler bu toprak kütlesinin altında kalırdı.

Bu şekilde taarruzlarımız devam ederken, düşman gerilemeye başladı. İngiliz cephe kumandanını da, geri çekildi diye görevden aldılar, yerine atadıkları kumandan da, vaziyete bakarak tuttuğu raporda, “Çanakkale Cephesi Yarılıp da İstanbul’un işgal edilmesi mümkün değildir” diye rapor düzenlemiş. Biz, karadan bir karış geri çekilmedik. Onlar denizden karaya çıktı, biz denize döktük. 10 ay kadar sonra Çanakkale’den iyice ümidi kestiler ve geri çekilmeye başladılar.

Bu esnafa Mustafa Kemal terfi etti. O gittikten sonra da bizim taburu İstanbul’a çektiler.”

-İstanbul’dan Başlayıp Irak Cephesine Giden Zorlu Yolculuk-

Bizim tabur İstanbul’dan tekrar yola çıktı. Konya’dan ve Ereğli’den geçtik. Kış mevsimiydi. Pozantı’dan Tarsus’a kadar yürüdük. Tarsus’ta 15 gün dinlendik. Sonra Osmaniye’ye, adından da Gâvur Dağı’nı aşarak Halep’e kadar yaya gittik. 15 gün dinlendikten sonra trene binip Bağdat Cephesine gittik. Orada trenden inip 15 gün geceli gündüzlü yürüyerek Musul’a vardık. Musul’dan, 7 gün boyunca su üzerinde sandalla ilerleyerek Bağdat’a vardık. Burada da dinlendikten sonra gelen emirle apar topar Kut-Ül Amare’ye yürüdük. Taarruza yetişeceğiz diye ekmek yok aş yok birkaç gün ilerledik. Biz cepheye yaklaşırken ilerde bir alev gördük. Bir yer yanıyor zannettik ama o askerlerin çarpışmalarının alevleriymiş. Cepheye vardığımızda molaya durduk. Molada iken bir asker grubunun yaklaştığını gördüm, aralarında tanıdık var mı diye yanlarına gidiyor iken, arkasında süvarileri ile bir atlı geldi. Gelenin, bizim savaşacağımız cephenin kolordu kumandanı Ali İhsan Paşa olduğunu söylediler. Ali İhsan Paşa, bizim birlikte savaşacağımız cephenin kumandanı Seyfi Bey’e, askeri bilerek ölüme gönderdiğinden dolayı kızdı. “Bir komutan öldü dersen 1 komutan buluruz yerine ama sen bin asker istiyorsun. Bin askeri ben nerden bulayım” diyordu. Meğer; Dün gece cephedeki askerlerin büyük bölümü şehit olmuş.

-Cepheden Kaçan Türk Askeri İdam Edildi-

“Biz Kut-ül Amare cephesinde taarruza hazırlanırken, bizim cephenin askerleri, elleri bağlı bir asker getirdiler. Bir ay önce taarruzda cephedeyken İngiliz saflarına geçmiş, dün sabaha karşı da bizim askerlerin eline esir düşmüş. Mahir isminde bir askerdi ve bir ay önce cephede kaybolduğu için şehit oldu diye zabıt tutulmuş. İngiliz saflarına geçerek Türk askerine karşı savaştığı öğrenilince de askeri orada idam ettiler.

Biz de cephede İngilizlerle çatışmaya başladık. Bir gün, Konyalı Mehmet isminde bir askerle ileri karakol nöbetine kaldık. Sabaha kadar yoğun ateş altında kaldık. Sabah cepheye vardığımızda, bizim tabur askerlerinin yarısının şehit olduğunu gördük. Ağır zayiatımızdan sonra gelen emir ile Sin Dağı’nın arkasına kadar geri çekildik. Burada, bizi Basra’ya göndereceklerini duyduk. Tam bu sırada Rusların Bağdat’a saldırdıklarını duyduk, 15 gün Bağdat’a yürüdük. Bağdat yakınlarında Rus ordusuyla karşılaştık. Ruslarla çarpışmamızın sonucunda Ruslar gerilemeye başladı. Ruslar kaçtı biz kovaladık, 15 günde Kirmanşah’a vardık. Bu sırada siz ne yer ne içersiniz diye sorarsanız, yolda güzergahta bir üzüm bağına denk gelirsek yerdik, denk gelmezse o da yoktu. Ne tayın var ne yiyecek var. Biz bahara kadar bu bölgede kaldık ki, bir gün İngilizlerin Bağdat’a saldırdığını duyup Bağdat’a geri döndük. Önde Ruslarla arkada İngilizlerle çatışıyorduk. İngilizde silah çok, Ruslarda asker çok. Bu iki ordu birleşir de, İngilizlerdeki silahlar Rusların eline geçerse bizi ortadan kaldırırlar. Biz, her iki ordu ile de çarpışarak ikisini de geri püskürttük. Ama bizde de mecal kalmadı. Derken Filistin Cephesinden geri çekildik, Almanların da mağlup olması ile terhis olduk.

-Çanakkale’den Kurtuluş Savaşına Uzanan Süreç-

1337 senesinde (1919) beni yeniden Karapınar askerlik şubesinden istediler. Nisan ayında Karapınar’a vardım, Konya’ya , Menzil Müfettişliği emrine sevk ettiler beni. Sultaniye’den (Karapınar) ve Karaman’dan alınan develeri Konya’ya götürmekle görevlendirildim. Daha sonra bu develeri ve atları Kütahya’da Cephane Taburu’na teslim etmek üzere görevlendirildim. Bana teslim edilen 100 deveyi ve beraberindeki atları trenlerle Kütahya’ya götürdüm, cephane taburuna teslim ettim. Kütahya’daki mevki kumandanından, yeniden Konya’ya dönmek için sülüs almak için gittiğimde, demiryolu hattının Yunanlılar tarafından işgal edildiğini ve dönmemin mümkün olmadığını söylediler. Yunan işgali sona erinceye kadar cephane taburunda görevlendirildim. Cephaneden cepheye cephane taşıdım”

trendmasa
sitesolreklam
verayan
Hazır Site by Uzman Tescil webmaster